hesabın var mı? giriş yap

  • retorik, en kestirme haliyle hitabet sanatı, güzel söz söyleme, belagât gibi isimlerle anılmaktadır.

    retorik, fikirleri düşünceleri en iyi biçimde ifade etme/etkili konuşmadır. dili mahkemede adaleti gerçekleştirmek, politikada yarar sağlamak gibi temelde ikna etmek amacıyla en etkili ve cezbedici bir biçimde kullanma sanatıdır.

    retorik, söylemin içeriği ile ilgilenmez ancak içeriğin bir takım yöntemlerden yararlanarak değerlendirilmesine çalışır. kısacası, retorik herhangi bir içeriğe uygulanabilecek katışıksız bir biçimler bütünüdür.

    bu kavram, aristoteles'le birlikte anılmaktadır. seneca ve cicerogibi büyük hatipler tarafindan roma’da da geliştirilen retorik, teorik bir açıdan değerlendirildiğinde şu özelliklerle sıralanılabilir:

    1. fikir geliştirme şemalarının incelenmesinden oluşan buluş.
    2. konuşmada plan yapma ile ilgili bölüm olarak düzenleme.
    3. üslûp ve ritim kurallarını kapsayan ifade.
    4. konuşmada daha önce söylenmiş olanları hatırlatma,ilk ve son söylenenler arasında bağ kurma, olarak anımsama.
    5. ses dozu, davranış tarzı ve el-kol hareketleriyle belirlenen eylem gibi unsurlar birbirinden ayrılır.

    retorik, kendi içinde bir bilgi bütünü oluşturmaktan çok kendi dışındaki bir nesneye, düşüncenin genellikle, önermelerin verilip bir olgu ile uyuşmasına yani doğruluğa erişme yolu yordamıdır.

    retoriğin nesnesi olan doğruluk türü bilimsel tanımlamasıyla doğruluğu bilinen öncülere dayanarak yapılan çıkarımla gösterilmez.

    konuşan ile dinleyenin ortak varsayımlar temelinde buluşturan olası öncülere dayalı çıkarımlar ancak yaklaşık olarak betimlenebilir. (antik) retoriğin ilkesi bu yüzden, doğruluğun, zorunlu olarak ancak belirli koşullarda belli kişiler içinde geçerli olduğu biçimindedir.

  • ürkütücüdür. eylem süresince eylemcilere karşı öyle aşırı tepkiler duydum ki kanım dondu. yok kafalarına sıkacakmışsın, yok bilmem ne yapacakmışsın... komşunun oğlu/kızı belki oradaki, senin insanın ya? bu nasıl bir vahşet? allah akıl fikir versin hepinize. zaten baştakilerin çok daha basit şekilde bitirebilecekleri bir eylemi kışkırtmalarla bu noktaya getirmelerinin amacı da buydu. şimdi kim provakatör kim oyuna gelen söyleyin?

    edit: biz göçmeniz, bosna'da akrabalarımız var. yıllarca bosna savaşının vahşet hikayelerini dinledik. orada birlikte gülüp eğlendiği, düğününe derneğine katıldığı komşuları katletti boşnakları. sırf dini farklı diye. işte sizin o sırp kasaplarından hiç farkınız yok, bilesiniz.

  • insanlığın düşebileceği son noktalardan zannediyorum.

    çocuk bu insanlıktan nasibini almamış taksici, çocuk!

    arabasına kartopu geldi diye küçücük bir çocuğu taksisiyle ters yönde giderek kovalıyor insanlıktan nasibini alamamış yaratık. hem çocuğu ölesiye korkutarak hem de o anda trafikte olan yüzlerce kişinin hayatını riske atarak.

    garibim yusuf korkarak kaçarken bir arabanın altında kalıyor.

    peki bu delikanlılığı çocuğa söken taksici ve ondan bir farkı olmayan yusuf'un altında can verdiği arabanın şoförü ne yapıyor? çocuğu orada kanlar içinde bırakıp kaçıyor.

    yusuf, hayatının son anlarında arabayla kovalanarak korka korka can vermiş bir çocuk. iki tane korkak ise halen aranıyor.

    ne desem gg.

    http://gundem.milliyet.com.tr/…/1807010/default.htm

    bir çocuğun ölümüyle sonuçlanmıştır.

    ne bekliyordunuz?

  • hani bu takimi niye seviyorsunuz diye soruyorlar ya ben size dunku kasimpasa macindan bir kare aktarayim belki anlamaniza yardimci olurum:

    serdar kurtulus dunku hareketinden sonra kirmizi karti gordugu anda olcay sahan serdar kurtulus' a giderek burada bu hareket yapilir mi diyerek sordu ve kimse hakeme itiraz etmedi. tolga kaleden cikarak hakeme dogru gitti hakem kendisini gelme gelme diyerek uyardi. tolga oldugu yerde durdu. hakeme kaptanlik pazubandini gosterdi ve ben bu takimin kaptaniyim dedi. hakem bunun uzerine gel diyerek kendisini cagirdi.

    mac sonunda olcay sahan roportajinda mahcup bir ifadeyle tolga abi'ye bu macta gol yedirmedigimiz icin cok mutluyuz diyor ya orada cok mutlu oluyoruz biz.

    varsin sampiyon olmasin ama bu degerlerinden de vazgecmesin.

    bu takimin pacalarindan efendilik akiyor. biz bu efendiligi ve mulayimligi seviyoruz iste.

  • hep mağdurdur...

    aşı maşı yok, çuvalladılar.
    250'şer 250'şer ölüyoruz.
    işsizlik feci hale geldi.
    çarşı pazar yanıyor.
    sanayi üretimi çöktü.
    esnaf battı.
    elektriğe suya habire zam.
    hacizde kuyruk var.
    yedieminler doldu taştı.
    merkez bankası tamtakır.
    döviz, gerilmiş fay hattı gibi.
    abd yaptırım uyguluyor.
    ab yaptırım uyguluyor.

    siz şimdi bu mevzuları boşverin, ilker başbuğ'la can ataklı bize darbe yapacak, sabahtan akşama kadar bunu konuşun diyorlar.

    ***
    sırf sarayda sekiz tane uçak varken, açlık sınırının altındaki asgari ücret bile emekliye verilen zammın yanında büyük kaldı.

    televizyon röportajında emekli yurttaşımız anlatıyor…

    “68 yaşındayım, muz bile alamıyorum, ayda bir defa et bile alamıyorum, düşünüyorum, bir pişmanlık hissediyorum, bir canımız var, o canımız başımıza bela olmuş” diyor.

    öylesine ağır maddi sıkıntılar yaşanıyor ki, insanlarımız yaşadığına bile pişman hale geldi, ölsek de kurtulsak haline getirildi.

    siz şimdi bu mevzuları bir kenara bırakın, fikri sağlar türban dedi, yatın kalkın türbanı konuşun, başka bir şey konuşmayın diyorlar.

    ***
    devlet bankasının yönetimine güreşçi atayanlar, liyakat isteyen üniversite örencilerinin başına kayyum rektör atıyor, 12 eylül'de bile görülmemiş şekilde üniversitenin kapısına kelepçe takılıyor.

    siz şimdi o mevzuyu görmezden gelin, sözcü'nün ayasofya haberini gördünüz mü, aman sakın görmeyin, sakın sözcü okumayın, sözcü almayın, ama habire sözcü'nün ayasofya haberini konuşun diyorlar.

    ***
    kardeşim, bari sma'lı bebekleri kurtaralım diyoruz…
    hükümetimize kirli tezgah kuruluyor, kaz dağları'nda villası olan istismarcı cem yılmaz bizim kobay olmamızı istiyor diyorlar.

    ***
    20 senedir aynı terane…
    bize komplo kuruyorlar.
    bize kirli oyun oynuyorlar.
    karanlık ittifaklar var.
    elitler saldırıyor.
    vesayetçiler.
    lobiler.
    dış güçler.

    ***
    memleketi mahvettiler…
    mazur gösterecek bir palavra kalmadı.
    illa ki “mağdur” gösterecek bir palavra olmalı.

    kaynak: (bkz: 7 ocak 2021 yılmaz özdil köşe yazısı)

  • bulaşık makinesinde yıkanan plastik ürünler hiçbir zaman tam anlamıyla kurumaz, hatta bazen makinede bir problem olduğunu bile düşündürür.
    peki gerçek problem nedir? gelin hep beraber okuyalım, "makinem iyi kurutmuyor" diye söylenen milyonlarca nuriye ablanın, huriye teyzenin, düriye yengenin soru işaretini silelim.

    öncelikle makineye attığımız ürünlerin yapısına bakalım. çelik tencereler, seramik tabaklar, bardaklar ve plastikler.
    bunların hepsi aynı derecede ve aynı süredeki ısıya maruz kalırken, ısıyı emme oranları farklıdır. metaller ve seramikler her zaman ısıyı daha fazla emer ve uzun süre muhafaza ederler. hal böyle olunca üzerindeki damlacıkların kolayca buharlaşmasını sağlarlar.
    plastikler ise daha hafif ve ince oldukları için ısıyı emme oranları düşüktür. haliyle üzerindeki damlacıklar tam anlamıyla buharlaşmaz. hatta bazen yeterli buharlaşma olmadığı için üzerlerinde su birikintisi olur.

    çözüm mü?
    yıldız tilbe'nin de dediği gibi "hiç bir şey problem değil sileriz yanii"

  • izmir ve ilçelerinin isimlerinin nereden geldiğini biliyor muydunuz?

    (bkz: izmir) : güçlü bir rivayete göre izmir şehrine bu ismi bir amazon kraliçesi vermiştir. izmir yöresinde yaşayan erektidler m.ö. 14'üncü asırda karadeniz’den gelen amazonlarla savaşıp yenmişler ve erektid hükümdarı these amazon kraliçesi smyrna ile evlenmiş ve yerleştiği bu şehre de onun adını vermiş. bu ad sonradan iyon diline zimimi biçiminde geçmiş ve izmir kenti anlamında zmirni diye anılmaya başlamıştı. türkler şehri zaptettiklerinden itibaren ona izmir demişlerdir. smyrna, zmirni, esmira, yezmir, samornia, zmirna,smirne, simire,semire, lesmire, lesmirr, ksimire, siniros, mirina, samorna, simira, zmirna, zimirra, ismire, yezmir olarak isimlendirilen şehir, sonunda türkler tarafından izmir olarak kabul görmüştür. başka bir rivayet, binlerce yıl önce buralarda hüküm süren luvilerin kullandığı zmürna kelimesinden dolayı bu ismin kullanıldığını ileri sürer.

    (bkz: aliağa) : dördüncü murat, bağdat seferi sırasında faydası görülenlerden bir kısmına batı anadolu’da toprak vermiştir. bunlardan abdülkerim ağa’ya bu yöreyi bağışlamıştır. abdülkerim ağa’nın ölümünden sonra toprakları oğulları arasında paylaşılmış ve bugünkü aliağa yöresi oğlu ali ağa’ya kalmıştır. ali ağa burada büyük bir çiftlik kurmuş ve yöre bu isimle tanınmıştır.

    (bkz: balçova) : eskiden ayesefit olarak kullanılan köyün adı, köy arazisinin büyük bir kısmının balçık olması nedeniyle, balçık havi olarak değişmiş ve daha sonra söylene söylene balçık ova birleşerek bugünkü ismi olan balçova adını almıştır.

    (bkz: bayındır) : bayındır ilçe merkezinde bizanslılar döneminde yerleşimin bulunduğu ancak selçukluların gelişi ile orhan gazi tarafından 14'üncü yüzyılın başlarında 24 oğuz boyundan üçoklar’ dan biri olan bayındır türkmen boyunun kendi adı ile yeni bir yerleşim oluşturduğu bilinmektedir.

    (bkz: bayraklı) : bayraklı adının kökeni hakkındaki en güçlü rivayet, ege kıyılarını kendilerine insan kaynağı olarak seçen türk korsanlarla ilgilidir. o dönemde akdeniz’e hakim olan denizciler her yıl izmir’e gelip bayraklar açarak levent toplar, “solumadan can vermek, terlemeden mal kazanmak isteyen bayrağımız altına gelsin” sözleriyle gönüllü çekmeye çalışırlarmış. bayraklar günümüzdeki bayraklı’nın bulunduğu yerde açılmakta ve gönüllüler orada yazılmakta olduğu için yörenin adı bayraklı olarak kalmış.

    (bkz: bergama) : helenlerden çok önce batı anadolu'da pelasglar ve luvi halkı yaşardı. o zaman bergama'nın adı pargauma idi. parg (perg) burç anlamına gelir ve kale demektir. uma ise halk demektir. pergamon adı da helenleşmenin başlamasıyla dönüşen bir kelimedir. bugün bergama adı aslında ilk kullanılışı olan pargauma'ya daha çok benzer.

    (bkz: beydağ) : palaipohs helen dilinde eski kent demektir. bu ad yakın zamana kadar balyambolu olarak kullanılıyordu. beydağ ilçesinin adı osmanlılara kadar, palaiapolis adının değişik şekilleri ile (palyapolis, palaiapolis, nikapolis, palaipolis, palaioupolis, paloeopolis, algiza, palaiapolis) olarak gelmiştir.

    (bkz: bornova) : bilinen en eski adı birun-u abad olan bornova’da yerleşim helenistik çağda başlamıştır. ismi osmanlı kayıtlarında birunabad olarak geçmişse de, farsça "dış, harici" anlamına gelen "birun" kelimesinin, genellikle yer isimlerinde bir özel isimle birlikte kullanılan abad takısı (islamabad, haydarabad gibi) ile pek uyuşmaması, birunabad'ın başka bir ismin tahrif edilmiş veya uyarlanmış şekli olabileceğini düşündürmektedir. ismin başlangıçta burunova şeklinde geçtiği de öne sürülmüştür. levantenler yöreye bonobat da demişlerdir.

    (bkz: buca) : buca adının orijini hakkındaki bilgiler kesin değildir. 1235'te iznik devleti (dukas vatidis) bu yöredeki manastırın sınırlarını tespit ettirirken, kohi denen, kral yolu yakınında bir yerleşim yeri adı geçmektedir. burası sonradan buca adını alan yerdir. kohi eski yunancada bir kapalı açının iç tarafı, dibi anlamına gelmektedir. kohi yeni yunancada goni olmuş, daha sonra bugia olmuş ve sonra da buca'ya dönüşmüştür. söz konusu manastıra ait belgeler incelenirken, ruza adında bir köyün isminin geçtiği, bunun buca olabileceği de söylenmektedir. bir başka varsayım da son bizans döneminde bu yörede büyük toprak sahibi olan vuza yahut vuzas isimli kişinin adının kaynak olabileceği yolundaki görüştür. buca batı literatüründe boudja, budjia, bougieh, borja gibi değişik şekillerde yazılmıştır. birincisi en yaygın kullanılmış olanıdır. buca adı ilk olarak fransız konsoloshanesi'nin deprem dolayısıyla buca'ya nakledildiği 1688 yılındaki konsoloshane kayıtlarında görülmektedir.

    (bkz: çeşme) : çeşme ve civarında kaynak suları bol olduğundan ve zamanla çoğalan buz gibi suların aktığı çeşmelerinden dolayı yöreye çeşme denilmiştir. sürekli akan bu kaynakların etrafında çeşme yaptırmak günümüzde olduğu gibi, eski geleneklerimiz arasında da yer almıştır.

    (bkz: çiğli) : eski tarihlerde, ilçenin genel olarak bataklık ve sazlıklardan oluşması ve denize yakınlığı nedeniyle yeşil alanlara çok çiğ düşmesinden dolayı, ilk yerleşenler tarafından buraya çiğli adı verildiği sanılmaktadır.

    (bkz: dikili) : zeytin ağaçlarının dikildiği yere dikmelik denir. dikili isminin bu dikmelik kelimesinden geldiği sanılmaktadır. karaosmanoğlu dikili'de bir çiftlik kurmuştur. karaosmanoğlu’na ait başka çiftlikler de mevcut olduğundan, bu çiftliği diğerlerinden ayırt etmek üzere zeytinlerin dikili olduğu veya dikili çiftlik denmiş, zamanla değişime uğrayarak dikili adını almıştır.

    (bkz: foça) : izmir'in kuzeyinde yer alan bir sahil ilçesidir. yöre antik çağda bir iyon yerleşimi olarak ortaya çıktığında, denizde yaşayan foklardan dolayı phokaia adını almış, günümüze foça olarak gelmiştir.

    (bkz: gaziemir) : günümüzde seydiköy’ün yerini almış olan gaziemir adı, aydınoğlu gazi umur bey’e izafeten verilmiş olan bir isimdir. gaziemir ismi, gazi umur ifadesinin zaman içerisinde uğramış olduğu değişim sonucunda ortaya çıkmıştır.

    (bkz: güzelbahçe) : milat öncesi yedinci yüzyılda bölgede kurulan klazomenia şehrinin ismi zaman içerisinde halk dilinde klizman (kilizman) şekline dönüşmüştür. uzun yıllar bu isim kullanılmış ancak 1936 yılında ilçeyi ziyaret eden izmir valisi kazım dirik'in, "bu yörenin toprağı kızıl. kurtuluş savaşı sırasında buralarda çok fazla şehit kanı döküldü. buranın ismi artık kızılbahçe olsun." emrinden sonra yöre için kızılbahçe ismi kullanılmaya başlamıştır. ilerleyen yıllarda “kızıl” kelimesine karşı gelişen tepkiler üzerine, 1954 yılında kızılbahçe ismi güzelbahçe olarak değiştirlmiştir.

    (bkz: karabağlar) : izmir'in en eski yerleşim yerlerinden karabağlar'da iki asır önce (emrez ve aktepe'de) kara üzüm bağları doluydu. bölgedeki çok az sayıda ailenin bağları, çiftlikleri ve bağ evleri yer alıyordu. karabağlar isminin kaynağının bu kara üzüm bağları olduğu sanılmaktadır.

    (bkz: karaburun) : karaburun adının nereden geldiği konusunda çok değişik görüşler vardır. çok eski dönemlerde yarımadanın adının capo calaberno olması, fonetik olarak isminin buradan değişerek geldiğini düşündürmektedir. bir varsayıma göre ise deniz yoluyla yarımadaya ilk varışta kömür burnu denilen mevkiin görülmesi nedeniyle, kayaların rengi esas alınarak karaburun denildiği şeklindedir. bir başka varsayım da eski türk adlandırma usullerinde kuzey yönünün "kara", güney yönünün ise "ak" olarak adlandırılması mantığına dayanmaktadır. şimdiki ilçe merkezi eski haritalarda karaburun, eşendere burnu da akburun olarak geçmektedir.

    (bkz: karşıyaka) : kordelya karşıyaka’nın eski isimlerinden bir tanesidir. karşıyaka’nın ismi coeur de lion'dan gelir. fransızca "aslan yürek" anlamındadır. üçüncü haçlı seferinde aslan yürekli richard’ın orduları karşıyaka’da konaklamışlar ve o zamanlar ormanlık olan bu bölgeye richard'ın lakabı olan cordelion adını vermişledir. coeur de lion zaman içinde cordelieu, cordelion ve kordelya ve en sonunda karşıyaka’ya dönüşmüştür. bugün bile ilçede kordelya adında birçok kafe mevcuttur. bir başka rivayete göre ilçe sahilinin körfezde gerdanlık gibi olması nedeniyle yunanca gerdanlık anlamına gelen cordelia adı verilmiştir.

    (bkz: kemalpaşa) : dokuz eylül 1922 akşamı mustafa kemal paşa'nın bu bölgede konaklamasından dolayı ilçenin ismi değiştirilerek kemalpaşa olmuştur.

    (bkz: kınık) : kınık adı tarihçilere göre "nerede olsa azizdir" anlamına gelmektedir. ilçe bugünkü adını oğuz türklerinin bozoklar kolunun kınık boyundan almaktadır.

    (bkz: kiraz) : milat öncesi sekizinci yüzyılda iyonlar, kışın sert soğuktan koruyan barınak anlamına gelen klaos yahut kleos ismi vermişlerdir. bizans döneminde "çanak ova" anlamına gelen kilas yahut kilos ismi verilmiştir. milat sonrası ikinci yüzyılın sonlarına kadar kilbis olarak anılıyordu. milat sonrası ikinci yüzyıl sonlarındaki bizans döneminde koloe yahut kolose adı kullanılıyordu. luvi dilinden gelme koloe adı, helen ağzına uydurulup kolose olarak söylenmiştir. osmanlı döneminde keles ismi kullanılmıştır. cumhuriyet döneminde 1948 yılında ilçe olan keles'e kiraz adı verilmiştir ama yöre halkı 70 yıl sonra bile hâlâ keles adını kullanmaktadır.

    (bkz: konak) : katipzade mehmet çelebi'nin 1700’lerde yöre meydanında denize nazır bir konak inşa ettirdiği, konak isminin böyle ortaya çıktığı söylenir ama osmanlı hükümet konağı'nın aynı meydanında olması nedeniyle de buraya konak adı verildiği söylenir. katipzade'nin konağı sonradan vilayet konağı olarak kullanılmış da olabilir.

    (bkz: menderes) : yakın zamana kadar cumaovası olan yöre ismi, 1989 yılında alınan kararla cumaovası havaalanı'nın isminin adnan menderes havalimanı şeklinde değiştirilmesiyle ilçenin de adı menderes olarak değiştirilmiştir.

    (bkz: menemen) : bu konuda üç rivayet vardır. 1- pers krallığı sırasında övünmeyi seven pers kralına bu şehri kimin aldığı sorulduğunda "men, men" diye cevap verir. farsça'da "men", türkçedeki "ben" zamirinin karşılığıdır. kralın bu ifadesi sonradan menemen olur. 2- bergama kralı eumen şehre kendi adını vermiş, sonradan bu isim menemen şekline dönüşmüştür. 3- yöreye bizans hakimiyeti sırasında maino-menau adının verildiği, bu ismin zamanla değişerek bugünkü şeklini alarak menemen olduğu söylenir.

    (bkz: narlıdere) : yukarıköy'ün kenarından geçen ali onbaşı deresi'nin kıyısındaki bahçelerde bir zamanlar var olan nar ağaçlarından ilhamla yöreye bu isim verilmiştir.

    (bkz: ödemiş) : ödemiş adı 1451 yılında otamış, 1684 yılında ötemiş, 1820 yılında son değişikliklerle bugünkü halini almıştır. ödemiş’in, önce iri bir köy durumuna gelmesi ve sonra hızla nüfusunun artması, o sıralarda havzada, özellikle doğu kesiminde ötemiş (ya da ödemiş) aşireti olarak bilinen ve göçebe yaşantıları ile tanınan türkmenlerin 1684’ten başlayarak bugünkü ödemiş kasabasının olduğu yerde yerleşik duruma gelmeleri ile oluştuğu bilgisi mevcuttur.

    (bkz: seferihisar) : bölgenin bilinen tarihi karyalılar ve iyonyalılar ile başlar. milat öncesi 30 yılında romalıların anadolu’yu işgali sırasında komutan tysafer buraya yerleşir. selçuklular hakim olduğunda bölgenin adı tysafer'in hisarı, osmanlı döneminde sivrihisar ve cumhuriyet’ten sonra ise seferihisar olur.

    (bkz: selçuk) : ilçenin ilk ismi antik çağlardan beri efes (ephesus) olup, sonraki adı yerleşim yerlerinin değişmesiyle ayasuluk olmuştur. bölge 1390 yılında türk hakimiyetine girdikten sonra selçuk adını almıştır.

    (bkz: tire) : tarihi belgelerde thira, thyera, tyrha, apaterie ve teira olarakta geçen tire ismi, hatti-luvi dil ailesinden gelmekte olup; kale, hisar anlamındadır. sırasıyla hitit, frigya, lidya, pers, roma ve bizans devletlerine ev sahipliği yapmış olan tire 13'üncü yüzyılda aydınoğullarının işgaliyle türk hakimiyetine geçmiştir.

    (bkz: torbalı) : ismini antik çağın ünlü şehirlerinden biri olan metropolis, diğer adıyla triyanna ya da tripolisten aldığı rivayet edilen torbalı, tarihin bilinen devirlerinden beri çeşitli uygarlıkların merkezi durumundadır. rivayete göre sultan abdülhamit'in çiftliğine fidan diken murat bey, fidanların zarar görmemesi için develerin ağzına torba bağlanmasını emretmiş, bu nedenle yöre torbalı adıyla anılmaya başlanmıştır. (yöre halkı torbalı'ya tepeköy demektedir.)

    (bkz: urla) : ilçenin ismini nereden aldığına dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır. latince ve rumca bataklık, sazlık anlamına gelen vurla kelimesinden kaynaklandığı veya osmanlı padişahı mehmet çelebi’nin komutanlarından ibrahim bey'in sefere çıkarken kendisine "uğur ola", "uğurlu geldi" demesinden türediği söylenmektedir. ayrıca evliya çelebi’nin seyahatnamesinde şehrin kıdafe kralının kızı ulice tarafından kurulduğu ve şehre urli adının verildiği, zamanla halk dilinde değişerek urla olduğu yazılmaktadır.

    kaynak;

    izmir büyükşehir belediyesi yayınları - izmir'i izmir yapan adlar

  • yine milletin gözünün içine bakarak olanı biteni itiraf ediyorlar, ama yine millet gözlerini kapatacak. bu ülkeyi komple alıp akademik çalışmalara konu etmeliler. stockholm sendromu filan yalan bu ülkenin yanında.

    tanım: bir çeşit itiraf

  • tabi,
    gideceğimiz yere ne kadar ücret ödeyeceğimizi bildiğimiz için,
    gidilecek mesafenin farketmediği için,
    müşteri seçimi yapılmadığı için,
    saygılı şöförlere sahip olduğu için,
    trafik kurallarına uyduğu için,

    “haksız rekabete” yol açmıştır.

    yemin ediyorum şu taksiciler güncel bir yeniçeri vakamızdır. adamlar kendileri hariç tekerlekleri olan herşeye karşılar. umarım bir gün vakayı hayriye gerçekleşir.